Evvel zaman içinde, günlerden bir gün Kopenhag'a gitmiştim.
Şehir, uçak inerken yukarıdan ne kadar güzel olduğunu belli eden cinsten olsa da hayatımda ilk defa denize bu kadar alçalarak iniş yaşadım ve deniz fobim nedeni ile yine hayatımda ilk defa bir uçağın içinde korktum. Neyse ki, tekerleklerin karaya değmesiyle, rahat bir nefes alarak, mutlu mesut havaalanından çıktım.
Sıradaki taksiye bindim ve biner binmez hani bazen bir anlık kafa karışır ve ben neredeyim, ne yapıyorum saçmalaması yaşarsınız ya, işte onu yaşadım.
Takside son ses Kuran okunuyor.
Nazikçe teybin sesini kısmasını rica ettim. Şoför biraz homurdanarak sesi kıstı. Yolumuza devam ederken, taksici ile doğal olarak sohbet etmeye başladık. Şoför Bosnalıymış, otuz yıldır Kopenhag'da yaşıyormuş. Hasbelkader bir şekilde buraya gelmiş, ufak ufak şoförlükle başlamış, sonra taksiler almış, kızları varmış, hepsi üniversite okumuş, doktor olmuş, yönetici olmuş. Memlekette koca bir ev yaptırmış, yazları gidiyormuş. Velhasıl kendisi Kopenhag'da çalışmış, etinden sütünden faydalanmış.
Gelgelim yol boyunca Danimarka'ya etmediği küfür, okumadı bela kalmadı.
Müslüman olmadıkları için ve malum Muhammed karikatürleri sebebi ile.
Geçen ay üç boyutlu çizimler yapan kendi ülkesinde aslında mimar olan, burada konfeksiyonlarda çalışan bir Suriyeli çocuk ile tanıştım.
Birsüre bize dışarından destek verdi. Ofise geldiğinde zaten çok nazik olan ekip, Ahmad'a daha da nazik davranmaya özen gösterdi.
Ahmad, Türkçe yok denecek kadar az bilmekle birlikte, İngilizce de bilmiyordu. Bir şekilde ofiste Arapça bilen arkadaş yardımı ile meramımızı anlatmaya çalışıyorduk.
Bir gün bir sohbet sırasında tam iki senedir Türkiye'de olduğunu öğrendim.
Ahmad iki senedir Türkiye'de, burada çalışıyor, burada yaşıyor ama Türkçe anlayamıyor, konuşamıyor ve Türkçe öğrenmek için hiç bir çabası yok.
Neden?
Çünkü burayı sevmediğini, ülkesini çok özlediğini söylüyor.
Ahmad Halepli, Allah kimseyi yersiz yurtsuz bırakmasın.
Ailesi hala Halep'te yaşıyor.
Yani o da Halep'te yaşayabilir.
Ama o güvenlik nedeni ile, kazanç nedeni ile, gelecek nedeni ile burada yaşamayı tercih ediyor.
Ama burayı sevmiyor, dilini öğrenmeyi reddediyor.
Ama buradan ekmek yiyor.
Buna çok bezer şeyleri bizim Almanya'da yaşayan milletimiz de yapıyor. Hem orada refah içinde yaşıyorlar hem de sürekli küfür ediyorlar.
Biz de böyle giderse kendi memleketimizde, bizlerin vergileri ile yaşayan "misafirlerden" daha çok küfür yeriz.
Maalesef nankörlük çok yaygın bir hastalık.
İnsanlar nankör.
Toprağa, dünyaya, doğaya, suya, insana, hayvana, kendisine, Tanrı'ya nankör.
Balsac'ın da dediği gibi "İnsanlara, kendilerini nankörlüğe mecbur edecek kadar büyük hizmetlerde bulunmayınız" Çünkü "Toprak, nankör bir adamdan daha kötü bir şey yetiştirmez"
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder