8 Eylül 2017 Cuma

NANKÖRLÜK


Evvel zaman içinde, günlerden bir gün  Kopenhag'a gitmiştim. 

Şehir, uçak inerken yukarıdan ne kadar güzel olduğunu belli eden cinsten olsa da hayatımda ilk defa denize bu kadar alçalarak  iniş yaşadım ve deniz fobim nedeni ile yine hayatımda ilk defa bir uçağın içinde korktum. Neyse ki, tekerleklerin karaya değmesiyle, rahat bir nefes alarak, mutlu mesut havaalanından çıktım. 

Sıradaki taksiye bindim ve biner binmez hani bazen bir anlık kafa karışır ve ben neredeyim, ne yapıyorum saçmalaması yaşarsınız ya, işte onu yaşadım. 

Takside son ses Kuran okunuyor. 

Nazikçe teybin sesini kısmasını rica ettim. Şoför biraz homurdanarak sesi kıstı. Yolumuza devam ederken, taksici ile doğal olarak sohbet etmeye başladık. Şoför Bosnalıymış, otuz yıldır Kopenhag'da yaşıyormuş. Hasbelkader bir şekilde buraya gelmiş, ufak ufak şoförlükle başlamış, sonra taksiler almış, kızları varmış, hepsi üniversite okumuş, doktor olmuş, yönetici olmuş. Memlekette koca bir ev yaptırmış, yazları gidiyormuş. Velhasıl kendisi Kopenhag'da çalışmış, etinden sütünden faydalanmış. 

Gelgelim yol boyunca Danimarka'ya etmediği küfür, okumadı bela kalmadı. 

Müslüman olmadıkları için ve malum Muhammed karikatürleri sebebi ile. 

Geçen ay üç boyutlu  çizimler yapan kendi ülkesinde aslında mimar olan, burada konfeksiyonlarda çalışan bir Suriyeli çocuk ile tanıştım.
Birsüre bize dışarından destek verdi. Ofise geldiğinde zaten  çok nazik olan ekip, Ahmad'a daha da nazik davranmaya özen gösterdi. 

Ahmad, Türkçe yok denecek kadar az bilmekle birlikte, İngilizce de bilmiyordu.  Bir şekilde ofiste Arapça bilen arkadaş yardımı ile meramımızı anlatmaya çalışıyorduk. 
Bir gün bir sohbet sırasında tam iki senedir Türkiye'de olduğunu öğrendim. 
Ahmad iki senedir Türkiye'de, burada çalışıyor, burada yaşıyor ama Türkçe anlayamıyor, konuşamıyor ve Türkçe öğrenmek için hiç bir çabası yok. 

Neden?

Çünkü burayı sevmediğini, ülkesini çok özlediğini söylüyor. 
Ahmad Halepli, Allah kimseyi yersiz yurtsuz bırakmasın.  
Ailesi hala Halep'te yaşıyor. 
Yani o da Halep'te yaşayabilir.
Ama o güvenlik nedeni ile, kazanç nedeni ile, gelecek nedeni ile burada yaşamayı tercih ediyor.
Ama burayı sevmiyor, dilini öğrenmeyi reddediyor.
Ama buradan ekmek yiyor.

Buna çok bezer şeyleri bizim Almanya'da yaşayan milletimiz de yapıyor. Hem orada refah içinde yaşıyorlar hem de sürekli küfür ediyorlar.

Biz de böyle giderse kendi memleketimizde, bizlerin vergileri ile yaşayan "misafirlerden" daha çok küfür yeriz. 

Maalesef nankörlük çok yaygın bir hastalık.

İnsanlar nankör.

Toprağa, dünyaya, doğaya, suya, insana, hayvana, kendisine, Tanrı'ya nankör.

Balsac'ın da dediği gibi "İnsanlara, kendilerini nankörlüğe mecbur edecek kadar büyük hizmetlerde bulunmayınız" Çünkü "Toprak, nankör bir adamdan daha kötü bir şey yetiştirmez"











  

4 Eylül 2017 Pazartesi

RAZI OLMAK


Her geçen gün daha da inanılmaz haberler okuyoruz ve okuduğumuza inanamıyoruz.
Çoğu zaman bu ülkede kafası çalışan insanları delirtmek, etkisizleştirmek ve duyarsızlaştırmak için psikolojik bir uygulamaya maruz kaldığımızı ve yakında hepimizin biat eden, sorgulamayan insanlar haline geleceğimize inanıyorum.

Kafam hala çalışırken, insanları anlamaya çalışıyorum ve özellikle oyunu hükümetteki partiden yana kullanan ve mitinglerinde kendinden geçen kişilere detaya girmeden çok basit ve herkesin bildiği konular üzerinden sormak istiyorum; nedir bu razı olma durumu?

Ensest ilişkiler, çocuk istismarı, kadın cinayetleri almış başını gitmiş ama siz  razısınız!

Reisinizin ve tüm adamlarının büyük hırsızlıklar yaptıkları ortaya çıkmış ama siz  razısınız!

Yanlış politikalar nedeni ile ülke toptan mülteci kampına dönmüş ama siz  razısınız!

Alım gücümüz her geçen gün azalmış, fakirleşmişiz ama siz razısınız!

Şehide "Kelle" denmiş, vatandaşa "Ananı da al git" denmiş, korumalar adam dövmüş ama siz razısınız!

Hükümet bir cemaate ne istediyse vermiş, siz razı olmuşsunuz!

O cemaat terör örgütü çıkmış, başımıza türlü belalar açmış, hükümet kandırıldık demiş, siz yine razısınız!

Darbe girişimi olmuş, Cumhurbaşkanı sokağa çıkın demiş, nerede asker, nerede polis dememişsiniz, çıkmışsınız, ölmüşsünüz, buna da razı olmuşsunuz!

Bir cemaatten başımız bu kadar yanmışken, başka cemaatler söz sahibi olmaya başlamış, cemaatleşme artmış, razısınız!

Birileri çıkmış, Atatürk'ü suçlamış, hakaretler etmiş,  razısınız!

Hükümetin önde gelenleri sürekli zenginleşmiş, "nasıl oluyor" dememişsiniz, yine razısınız!

Bir kör cahil çıkmış, M.Ö Pisagor'dan beri bilinen Dünya'nın yuvarlak şeklini inkar etmiş ve bunu ciddi ciddi savunan bir makale yazmış, "bunların amacı ne" dememişsiniz, razı olmuşsunuz!

Tarım bitmiş, turizm bitmiş, ekonomi çökmüş, dış borç artmış, dış ilişkiler bozulmuş, içeride terör artmış. "Dur artık, yönetemiyorsun" dememişsiniz, bunlara da razı gelmişsiniz!

Ülke savaş yeri olmuş, komşumuzdan korkar olmuşuz, razısınız!

Kadın erkeğin kölesidir demişler, sorgulamamışsınız, açıp okumamışsınız, razı gelmişsiniz!

Eğitim yerlerde, siz bile çocuğunuzun eğitiminden şüphe eder olmuşsunuz, iyi bir lise okusun diye kredilerle çocuk okutmuşsunuz ama bunu da sorgulamamışsınız, razı gelmişsiniz!

Kendi ürettiğimiz her şeyi üretemez, ithal eder hale gelmişiz ama siz ithal ürün yemekten de razısınız!

Samanı bile ithal eden, dışa bağımlı bir ülke haline getirilmişiz,vardır bir bildikleri demiş yine razı olmuşsunuz!

15 yılda Türkiye en az 150 yıl geriye götürülmüş, razı gelmişsiniz!

Her şeye razısınız.

Bir teyzenin videosunu izlemiştim. Teyzenin oğlu asgari okulda öğrenciymiş ve 15 Temmuz'dan sonra hapse girmiş. Teyze anlatıyor ve ağlıyor " Cumhurbaşkanım, ben seni çok severdim, hep sana oy verdim ama benim oğlum suçsuz, kapına geldim benimle görüşmedin, sana küstüm, artık seni sevmiyorum"

Kendi çocuğu değil de komşunun çocuğu hapiste olsa bu teyze böyle isyan mı edecekti yoksa razı mı olacaktı?

Neden her şeye razısınız?

Yapılanların ucu size dokununca da razı olacak mısınız?