Bazılarınız bilir, bazılarınız bilmez. Geçen sene turizm sektöründeki umutsuzluğun vermiş olduğu bunalmışlık ile mesleğime ve şirketime ara vererek bambaşka bir iş yapmıştım.
Kızıltoprak'ta bir motosiklet aksesaurları mağazasının yöneticiliği işine girişmiştim. Benim için çok farklı bir deneyim olan on aylık macera, zaten bir çok arkadaşımın olduğu motosiklet camiasından harika insanlarla ahbaplık kurmama, çok güzel insanların arasına katılmama vesile oldu.
Bu macera bana sadece güzel arkadaşlıklar kazandırmakla kalmayıp hayatıma harika, masum, sevimli dört ayaklı dostlar da kazandırdı.
Mağaza, Bağdat Caddesi üzerinde önü geniş ve arkasında da bahçe olan klasik bir "Cadde" apartmanının alt katındaydı. İlk gittiğim gün, mağazaya sabah girerken, içeri benimle birlikte beyaz, uzun tüylü ve tek gözlü, çok ama çok güzel bir kedi girdi. Biraz ayaklarıma süründükten sonra, kırmızı pufun üzerine çıktı ve uyumaya başladı. Herhalde buranın müdavimi dedim. Bu böyle bir kaç gün devam etti ve mağazada çalışan çocuklardan, apartmanda gönüllü bir yerel hayvan görevlisi oturduğunu ve arka bahçede bir çok kedi baktığını, bizim kızın adının İnci olduğunu ve bakılan kedilerden birisi olduğunu öğrendim.
İnci, her sabah bizimle birlikte mağazaya giriyor, tüm gün mağazada kalıyor ve akşam gidiyordu. Bu rutin böyle devam ederken bir gün İnci'yi almaya gelen çok sevgili, sosyal hayvan görevlisi, gönlü geniş, vicdan dolu Nesrin Sarı ile tanışma şerefine nail oldum. İnci'nin tek gözü olmadığı için geceleri zor görüyormuş ve yola çıkarak ezilme ihtimalinden korktuğu için meğer her akşam İnci'yi evine alıyormuş.
İnci insanlara çok yakın bir kedi olduğundan başı beladan hiç kurtulmuyordu ve sürekli yaralanıyordu ama her seferinde sevgili Nesrin Sarı tedavi ettirip büyük bir özen ve sevgi ile onu iyileştiriyordu.
Günler böyle geçerken, bir gün kapıdan içeriye 4 aylık olduğunu tahmin ettiğim, çok değişik bir yüzü ve inanılmaz muzur bakışları olan bir kedi girdi. "Merhaba sen de kimsin bakalım dedim" ve o hemen kucağıma atladı. Bu güzellik dükkanın hakimiyetini eline geçirmişti ve artık İnci içeri girmiyordu.
Bir akşam Nesrin Hanım, akşam kafese kitlemek üzere aradığı kedisini sormak üzere mağazaya geldi. O zaman öğrendim hikayeyi; yandaki bina yıkıldıktan sonra muhtemelen anneleri ölmüş olan iki yavru kedi molozların arasından çıkmış. Birisi sarı birisi de tekir. Nesrin Hanım, sarı olana Tarçın, diğerine Darçın adını vermiş. Tarçın yabani ve korkak bir erkek kedi. Darçın ise hayatımda gördüğüm en yaramaz, en muzur, en özel kedilerden birisi.
İşte Darçın ile aşkımız böyle başladı. Aramıza bir bağ oluştu. Gelmediği zaman çıkıp bahçede arar oldum. Ona yemekler hazırlar oldum. Nefes almasındaki düzensizliğini fark ettiğimde, videosunu çekip veterinere gönderdim, hasta olduğunda gece mağazada bıraktım. O kadar sevdim ki onu, evdeki kızım Bella'dan farkı yoktu benim için.
Ve bir süre sonra mağazayı kapatma kararı verildi. Nesrin Hanım ile tek derdimiz Darçın oldu. O kadar alışmıştık ki birbirimize, ne olacaktı Darçın. Şüphesiz Nesrin Hanım'ın ellerinde güvendeydi ve çok iyi bakılıyordu ama biz de birbirimize çok düşkündük. Sürekli peşimde dolaşır, beni hiç yalnız bırakmaz, kucağımda hatta başımın üzerinde yatardı. Evdeki kedim nedeni ile ben çok istememe rağmen onu eve alamadım ve çok uğraşmamıza rağmen sahiplendiremedik de.
Mağaza kapandıktan sonra Nesrin Hanım ile iletişim içinde kalıp Darçın'ı da soruyordum. Sonra bir gece rüyamda gördüm onu ve sabah hemen aradım. "Nasıl benim kızım" diye mutlu bir ses tonu ile. Meğer Darçın erkek kedilerin saldırısına uğramış, karda bir gece sokakta kalmış ve benim rüyamda gördüğüm gün yara bere içinde zor yürüyerek evin yolunu bulabilmiş ve kendini şefkatin kollarına bırakmış.
Ben üzülmeyeyim diye bana haber verilmemişti ama o zaten rüyama girip haber vermişti bana. Yaraları ilgi, güzel bir bakım ve şefkat sayesinde iyileşti. Nesrin Sarı ile Darçın kızımızı erkek kedilerden korumak için kısırlaştırmaya karar verdik fakat Darçın'ın nefes ritminde bir problem olduğu aşikardı ve narkozdan uyanamayabilirdi. Yine Nesrin Sarı, Darçın'a röntgenler çektirdi, çok koşturdu. Herkes bir şeyi yok dese bile biz riske atamadık. Darçın'ı belediye yerine sevgili Gürkan Gülanber'e götürerek ameliyatını profesyonel ellerde yaptırdık.
İyice iyileşene kadar Nesrin Sarı'nın evde baktığı Darçın, artık gündüzleri bahçeye çıkıyor ve arkadaşları ile oynuyordu.
Pazartesi günüydü... Birden aklıma düştü Darçın. Hemen aradım Nesrin Sarı'yı.... Ve öğrendim. Darçın çok hastalanmış. Benim eski mağazaya atmış kendisini, kusmuş ve bayılmış. Mağazada çalışanlar panik içinde belediyeyi aramışlar ve Darçınımızı barınak kliniğine göndermişler. Nesrin Sarı bunu öğlenden sonra Darçın'ı almak için bahçeye çıktığında öğrenmiş. Ertesi sabah barınağı aratarak hemen kızımızı geri istedik,
Gürkan Gülanber'e götürecektik.
Fakat kızımız geldiğinde artık bedeninin soğumaya başladığını gören Nesrin Sarı, onu hemen yakın ve iyi bir kliniğe götürdü. Her türlü müdahale yapıldı...
Darçın'ı akşam kaybettik...
Darçın zehirlenmişti...
Umarsızca açığa atılan zehir yemişti ya da kasten yedirilmişti...
Ya cehalete ya da kötülüğe kurban gitmişti...
Darçın'a belediye kliniğinde müdahale edilmemişti...
Darçın için geç kalınmıştı...
İyilik yapmak isteyerek, son derece temiz kalplilikle belediyeye gönderilerek zehrin vücutta yayılmasına mahal verilmişti...
Darçın, Nesrin Sarı'nın seslenmesi ile Darçınko artık melek olmuştu...
Yüreklerimizi yakıp gitmişti...
Ben hala her gözümü kapattığımda onu görüyorum...
Evdeki kedime bakıyorum ve diyorum ki, bunların da şanslı doğanı, şanssız doğanı var, bunların da kaderi var...
Güle güle Darçınko bil ki seni çok sevdik, bil ki sana hakkımız helal...
Kötülerin olmadığı yerde, muzurluklarına devam et...
Bir Darçınko geçti hayatımdan, iki ay boyunca her gün beni güldüren, mutluluk veren...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder