30 Temmuz 2017 Pazar

TÜRK ERKEĞİ vs TÜRK KADINI


Bu sabah Facebook'a bakarken bir paylaşım gördüm. Türk erkeklerinin kadınları bakire istemelerinin altındaki sebebin, kadının onun cinsel performansını kıyaslamasını istememesi olduğundan başlayıp, kadını metalaştırmaya giden bir yazıydı ve bana göre haklıydı.Merak ederek yazının altındaki yüzlerce yorumu okumaya başladım ve ne X, ne Y, ne de Z, hiç bir kuşakta erkekteki kadın zihniyetinin değişmediğini gördüm. Asıl acı olan ise bu zihniyete onay veren kadınların yorumlarıydı. Kendimi tutamayarak Türk kadınlarının kendi cinsel gücünü kıyaslayamayacağını çünkü çirkin ve fakir olduklarını yazan bir arkadaşa cevap vererek uzun bir tartışmaya girdim.

Biraz "bence" Türk erkeğinden bahsetmek istiyorum.
Türk erkeğinin kendini kadından üstün gördüğü konusunda sanırım hepimiz hemfikiriz. Türklerden değil ama islamla birlikte Araplardan geçmiş bir üstün cins "erkek" inanışı maalesef bizim milletimiz tarafından da benimsenmiş. Daha ufacıkken, "göster oğlum amcaya", "oğlum bu kızı sana alayım mı", "aslan oğlum", "ağabeyine karşı çıkma" gibi davranış biçimleri ile erkek çocuklarının bilinçaltılarına penislerinin çok önemli olduğu, istedikleri her kızı alabilecekleri, bir kadının ona karşı çıkamayacağı ve bir aslan gücünde oldukları işleniyor.

İçinde bulunduğu sosyal çevre ve aldığı eğitim ile değişik şekiller alan bu hegemonya, yavaş yavaş kendini ortaya çıkarıyor. Eğitimli erkekler ne kadar medeni ilişkiler kurarlarsa kursunlar partnerlerinin muhakkak kendilerinden bir adım arkada olmasını diliyorlar.

Bu erkekler aslında içlerinde büyük bir iç savaş yaşıyorlar.

İyi eğitim almış, entelektüel, kariyer sahibi erkekler, kültürlü, güzel, kariyer sahibi kadınlarla birlikte olmak istiyorlar. Bu kadınlara aşık oluyorlar, onlarla keyifli sohbetler geçiriyorlar ama eğer bir şekilde bir konuda kadın ondan daha üst bir seviyeye çıkarsa bu toz pembe tablo değişiyor.
İçlerindeki hegemonya uyanıyor.
Egoları altüst oluyor.
Kompleksler başlıyor.
Öfke nöbetleri, kıskançlık krizleri baş gösteriyor.
İçinde kopan bu fırtınanın şiddetine göre o ilişki ya yürümüyor ya da kadının geri adım atması ile sürüyor.
Bu durumdaki erkekler, kendini yetersiz hissedip, kadını suçlamak için sürekli bahaneler ararken, kadın üzerinde cinsellik ile üstünlük kurmaya çalışırlar.
Cinsellik, kompleksi erkeklerin sığındığı güçleridir. Kadınlara üstün olduklarını düşündükleri noktadır. Bu yüzdendir ki, küfürlerde de hep cinsellik vardır. Çünkü cinsellik kadın için olduğu gibi bir paylaşım değil, onlar için kadın üzerindeki güç gösterisidir.

Türk kadınına gelirsek;
Türk kadını güzeldir, güçlüdür, anaçtır, iyi eştir, iyi aşçıdır, zekidir, şıktır, zariftir, vatanseverdir ve zekidir. Cephede savaşmıştır, beylikler yönetmiştir.
Benim en yakından bildiğim kadın tipi ben ve benim gibi olanlardır. Ben çok güçlü bir annenin kızı, çok güçlü iki ablanın kardeşiyim. Bizim evimizde kadınlar çalışırdı ve kadının yapamayacağı erkek işi yoktu.
Benim gibi kadınların yanında erkekler çok rahat edemezler. Biz yaşamak için bir erkeğe muhtaç olmayan, islamdan önce Türk kadınının özelliklerini taşıyan ve aslında olması gerektiği gibi olan kadınlarız.
Biz yalnız yaşayabiliriz, yalnız dünyayı gezebiliriz, yalnız dışarı çıkıp bir kadeh şarabımızı içebiliriz, evimizi yalnız boyayabiliriz, elektrik prizi tamir edebiliriz.
Hayatımıza bir erkek alıyorsak, muhtaç olduğumuzdan değil sevdiğimizden alırız.
Bu durum erkeklerin hiç hoşuna gitmez. Çünkü ona kodlanmıştı; onun penisi var, kadınlar ona karşı çıkamaz, o bir aslan.

Bir de tanıdığım ama anlayamadım medeni geleneksel Türk kadınları var. Bu kadınlar da belli bir kültür ve eğitim seviyesine sahiptirler fakat tek başlarına yaşayabilecek güce sahipken bunu tercih etmezler. İlla ki başlarında bir erkek olmalıdır.
Bir çok şeyi yalnız yapamazlar. Başlarındaki erkeğin üstünlüğünü kabul etmişlerdir. Aldatılsalar elinin kiri derler, ona hizmet etmeyi kendilerine görev bilirler. Geri dururlar. Aslında en kaprisli ve erkeklere en çok eziyet eden kadın tipi olsalar da, erkeğin egosunu okşamayı bilirler.
Yalnız kalma korkuları ve onlara da kodlanmış olan erkek üstündür bilinci ile birleşince, bir çok şeye göz yumarlar. Bu kadınlar, iki kadın kültürünün arasında kalmışlardır.

Bugünkü yazıya yorum yapan kadınlardan birisi, evde erkeğe hizmet edilmesi gerektiği ve asla erkeğin rencide edilmemesi gerektiğini savunmuş. Buyrun ışıl ışıl kafalı bir Türk kadını. Bir kişiyi rencide etmenin cinsiyetiyle alakası yoktur, görgü ile alakası vardır sevgili Türk kadını.
İşte erkeklerin egolarını besleye besleye, kocaları gibi erkek çocuklar yetiştiren sözde medeni Türk kadını profili. Annesinin başında bir erkeğe muhtaç olduğunu sanarak bu kodlamayla büyüyen,erkek olduğu için kendisini üstün gören karısına, kız kardeşine hatta annesine bile hükmetme hakkını kendinde bulan erkek çocukları ile Türk erkeğinin değişmeyen geleceğini oluşturan da bu Türk kadınları.

Dün akşam Maçka parkında güvenlik bir kadını, dekoltesinden dolayı parktan atmak istemiş, polis çağırmış.

Türk kadını çok ciddi bir baskı ve din adı altına gizlenmiş bir erkek kompleksi ile savaş veriyor ve kadınlar bu erkek üstündür zihniyetinden vazgeçmediği sürece, bu çeşit Türk erkekleri egoları bacak aralarında dolaşmaya devam edeceklerdir.

Böyle giderse bu devran değişmez, hatta daha da kötüleşir.

NOT: Genellemenin dışında olan erkekler var elbette.

16 Temmuz 2017 Pazar

KALİTE


Herkes kendine göre kaliteli bir yaşam ister ve herkesin de kalite anlayışı farklıdır.
Kimi kadınlara göre kalite, zengin bir koca, evde yardımcı, altında arabadır.
Kimi adama göre güzel, hamarat bir kadındır.

Bana göre kalite, maddi olarak elde edilmiş şeylerle kazanılacak bir şey değildir. Bana göre kalite, edepten, adaptan, entelektüaliteden, duruştan ve hayata bakıştan geçer.

İnsanlar daha kaliteli bir yaşam isteseler de, kendi kalitelerine denk insanlarla hayatlarını birleştirirler.

Sonuçta davul bile dengi dengine çalarmış, değil mi?

İnsanın kalitesi kavgada, aşığın kalitesi vedada belli olur derler.

Bu sözün doğruluğunu hemen hemen herkes benim gibi yaşayarak öğrenmiştir sanırım. Ben kendimce kavga ederken bile kaliteden asla ödün vermemeye çalışırım, karşımdakine küfür ya da hakaret etmek yerine susmayı tercih edenlerdenim. Sevgilimin bana "sus lan" dediği oldu. Düşünebiliyor musunuz? Bana göre çok büyük bir hakaretti bu. "Çok ayıp" demekle yetindiğim için kendime hala çok kızıyorum.

Kalite içten gelir, tercih edilir.

İnsanların kalitesi öfkelendiklerinde ortaya çıktığı da çok doğrudur.

Birisi ile tartışırken, tartışmanın gittiği nokta tamamen karşınızdakinin kalitesi ile ilgilidir. Tartışma ya düzeyli bir ses tonu ile ve hakaret içermeden devam eder ya da hakaretler, küfürler hatta yumruklar havada uçuşur.

Eğer kalite problemi olan birisi size öfkelendiyse, türlü mesajlara, sahte sosyal medya profillerinden tacizlere, suçlamalar, hakaretlere, ailenizle hatta çocuğunuzla bile size zarar vermeye çalışmaya uzanan türlü seviyesizliklerle karşılaşmanız doğaldır. Tuhaf olan alışkın olmadığınız bu davranışlara karşı ne yapacağınızı bilememeniz, görgünüzün karşılık verebilecek seviyeye gelmenize izin vermemesidir. Bu nedenle siz ya sessiz kalır ya da yasal yollara başvurursunuz.

Bu insanlar çok sevdiğini söyledikleri insanlara bile öfkelendiklerinde, onları tüm dünyaya rezil edip, eteklerindeki tüm taşları dökmeye, bilinç altlarında  bastırmaya çalıştıkları tüm olumsuz düşünceleri açığa çıkararak aleyhinde kullanmaya hazırlardır ve hiç düşünmeden de bunu yaparlar.

Verilecek en doğru karar ise bu insanlardan uzak durmaktır, her gün görmek zorundaysanız bile asla muhabbete girmemektir.

Sonuçta herkes kendi tercihini ve kendi seçtiği kalitede bir yaşamı, kendi tercihleri ile belirler.

Daha kaliteli bir yaşam isteyen kişi, daha kaliteli bir eş seçer.

Çevreniz zaten sizin kalitenize göre oluşur.

Kalite aileden gelir; hayata bakışla, görgü ile.
Kalite tercihlerimizden gelir; seçtiğimiz eşlerle, olduğumuz sosyal çevre ile.

Kalite tesadüf değil, tercihtir.