13 Ekim 2016 Perşembe

EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ ERKEĞİNDİR !

Yıllar önce iş için Mısır'a gitmiştim, hayatımın en kötü seyahatlerinden birisiydi. Malum çok ve yalnız seyahat eden  iş kadınları olarak, bir çok şeyi yalnız yapma alışkanlığına sahip oluyoruz. Mesela koşuşturma sırasında bir yerde yemek yiyebiliyor ya da bir kahve ile soluklanabiliyoruz, gece bir yere gidip bir kadeh şarap içip müzik dinleyebiliyoruz. Mısır'da tabi akşam dışarı çıkmayı aklımdan bile geçirmedim fakat koşuşturma arasında bir beş yıldızlı otelin kafesine oturup bir kahve içip dinlenmek istedim.

Aman Allahım!

O sıralar sanırım yirmi altı yaşlarındaydım ve dört - beş senedir seyahat ediyordum fakat hayatımda hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım. Bakış, laf, göz kırpma tacizleri arasında kahvemi içerken düşündüğüm şey esmer olamama rağmen niye böyle yaptıklarıydı... Velhasıl seyahatim bitti ve nefret duygularımla dönüşümü de bir gün öne çekerek havalimanına gitmek üzere taksiye bindim. Yalan söylemiyorum taksinin arka camları yoktu fakat konumuz bu değil. Taksiciye döneceğim hava yolu şirketini söyledim ki o da beni ona göre doğru terminale bıraksın. Biliyorum dedi Mısırlı gençten ve sürekli şarkı söyleyen taksici. Neyse, havalimanına geldik, ben baktım ufak bir terminal ve yanlış terminale geldiğimizi düşünerek, emin olup olmadığı sordum, eminim dedi. Sen bekle ben içeri girene kadar dedim, sanki içime doğmuş gibi, balık burcuyum ya, önsezilerimiz güçlüymüş hani. Gerçi durumun pek iç güdü ile de alakası yoktu, ben ufak ve az kullanılan bir terminalim diye bağırıyordu bina. Benim inmemle taksinin gitmesi bir oldu, belli ki anlamamıştı ya da paranın üzerini vermek istememişti. Sonuçta oranın özel uçak terminali olduğunu, taaa uzakta ışıkları gözüken terminale gitmem gerektiği söylendi. Gideyim, gideyim tamam da nasıl? Bu arada saat sabaha karşı 3 sıraları. Taksi sordum ama namümkün, yok. Baktım ileride polisler var. Koştum hemen polis kardeşlerin yanına, terminale nasıl gidebileceğimi, araç nasıl bulabileceğimi sordum. Ne zaman ki, polis bıyığını kıvırarak bana Arapça bir şeyler söyledi ve polis arabasını gösterdi, o zaman nasıl bir vahim durumda olduğumu anladım. El mahkum, uzakta ışıkları gözüken ve arada koskocaman bir otopark olan terminale yürümeye başladım karanlıkta, tedirgince. On dakika kadar sonra bir taksiye denk gelerek terminale ulaştım ve canım, medeni ülkeme döndüm. Gerçekten havalimanında yeri öpesim geldi.

Evet, medeni ülkeme dönmüştüm. Polislerin bıyık kıvırmadığı, tek başıma oturup kahve içebildiğim, sabaha karşı bile Taksim'de, Kadıköy'de yalnız yürüyebildiğim canım ülkeme dönmüştüm. Mısır'daki gibi erkeklerin her şeye hakkı olduğunu düşündüğü, beni bakışlarıyla, laflarıyla taciz ederken utanmayan, her kadına sahip olma hakkını kendinde gören erkeklerin çevremizde olmadığı, olsa da az olduğu güzel, medeni kadına alışkın memleketim.. Avrupai memleketim, saygılı insanım benim. Nasıl yani demeyin, Kahire tecrübemden sonra İstanbul bana dünyanın en medeni şehri gibi gözükmüştü.

Aynı zamanlarda canım ülkemde genel seçimler yapılacaktı ve benim canım medeni ülkem yavaş yavaş Mısırlaşacaktı, Araplaşacaktı hatta Arap dolacaktı. Otobüste dayak yiyen fortçular gibi adamlarla dolacaktı her yer ve bu sefer dayak yemeyeceklerdi. Yükseleceğine, gerileyecekti. Bir kabusun içerisine çekilecekti.  Kadın olarak değişen "Yeni Türkiye"de her günümüz benim Mısır seyahatimin kopyası olacaktı...

Peki bu erkekler neredeydi, düşüncelerini bastırıyorlar mıydı, yoksa son on beş senede düşünceleri mi değişti.

"Rakı içiyordu, hak etti"
"Gece dışarıdaydı, hak etti"
"O da bana karşılık verdi sandım, hak etti"
"Bana güldü, benimle sohbet etti, demek ki hak etti"
"Dekoltesi vardı, hak etti"
 Hatta;
"Başı açıktı, hak etti"

Bizim daha genç zamanlarımızda, çocukluk zamanlarımızda erkekler de böyle mi düşünüyordu yoksa biz bu düşünce yapısının çok uzağında mı yaşıyorduk da zaman geçtikçe birbirmize yaklaştık.

Belki de büyüyünce fark ettik...

Dünyanın bir çok yerini görmüş bir kadın olarak, her gün bir Ortadoğu ülkesinde olmanın kabusunu yaşıyorum. Tedirginim, korkuyorum, yürürken arkamı kolaçan ediyorum. Karanlıksa elimden biber gazımı eksik etmiyorum. Yeni insanlarla tanışmaktan korkuyorum, yeni tanıştığım insanların yanında politik, dini düşüncelerimi belli etmemeye çalışıyorum.

Çünkü erkekler; dinle ilgili bir yorumunuzdan dolayı üzerine yürüyebilir, şortunuzdan dolayı tekme atabilir, dekolteniz var diye dövebilir, siyasi görüşünüz nedeni ile hakaret edebilir, dokunabilir, tecavüz edebilir, itebilir, kakabilir...

Çünkü Yeni Türkiye'de egemenlik kayıtsız şartsız erkeğin!